Visit Art.com for Van Gogh paintings

Van Gogh Galerisi Anasayfasına dön

Ziyaretçilerden Gelenler


Patates Yiyenler - Vincent van Gogh


Louis van Tilborgh
Van Gogh Müzesi

Van Gogh'un 1885'te yaptığı bu resim, şöhret kazanmayı umduğu ilk başyapıt denemesidir. Resim sanatında daha yeterince ustalaşmadığından dolayı, kendisine koyduğu bu hedef oldukça ulaşılmazdı. Beş kişiyi portre ederken doğal görünmelerini sağlamak ustalaşmamış eller için oldukça zorken, bunun üzerine bir yağ lambasından yayılan ışığın etkisini başarıyla yansıtmak projeyi daha da zor bir hale sokmuştu. Renk seçimi de oldukça iddialıdır, çünkü yaratmaya çalıştığı kasvetli ortamın mümkün olduğunca aydınlık olmasını amaçlamıştır.

Van Gogh resmi yapmaya başlamadan önce iyi bir hazırlık yapmıştır. Tuvale geçmeden önce hem yağlıboya hem de karakalem olarak çok sayıda portre ve kompozisyon çalışması yapmıştır.

'Patates Yiyenler'i görüntülemek için tıklayınız Patates Yiyenler genç ve istekli bir ressamın beş yıllık çalışmanın ardından tüm dünyaya rüştünü ispat etmek için temkinli bir girişimidir. Yetkin bir eser üretme isteği, Van Gogh'un hırslı karakterine aslında ters olmasına rağmen, sonuçta kusursuz olamayacak olan bir eser ortaya çıkma ihtimaline aldırmamasına yol açtı. Henüz 1883'te Hague'da resim sanatının ilkelerini çok yeni tanımışken bile, Vincent yeteneğini diğer ressamlara, resim otoritelerine ve tacirlere ispatlayacağı bir eser yaratmayı ümit ediyordu. Aynı yılın Ağustos ayında yapmaya başladığı Patates Biçenler büyük bir kompozisyon için ilk girişimi sayılabilir. Ancak ulaşmayı istediği seviyenin o anki ustalığının çok ötesinde olduğunun farkına vararak ilk kaba çizimden sonra çalışmayı bıraktı.

1883 sonlarında yerleştiği Nuenen'de daha yetkin çoğul figür kompozisyonları üretmek fikrinden caymıştı; zira o güne kadar yapmış olduğu birden fazla figür içeren tek çalışma arkadaşı Hermans'ın yemek odasının duvarları içeren hazırldığı büyük çizimlerdi. Ancak bu duvar çizimlerinin fotoğraflarına baktığı zaman sonuçtan pek de memnun kalmadı. Sonuçta, bu skeçleri resim haline getirmek gibi bir düşüncesi olmadı (462, 377). Arkadaşı Hermans'ın istediği gibi beş ya da altı değil de sadece iki veya üç figür ile kendisini kısıtlaması, Van Gogh'un o sıralardaki ressamlık yetisini doğru değerlendirdiğini göstermektedir (460, R48).

'Patates Yiyenler' çizimini görüntülemek için tıklayınız Figür kompozisyonları yapmaktaki yeteneğine hala güvenmiyor olsa da, Vincent yine de gerçek hayattan uyarladığı çalışmalarının kalitesinden daha mutluydu. Çok az olan gelirini arttırmak düşüncesiyle, Şubat 1884'te yazdığı gibi (430; 360), kendi deyimiyle "eserini tıraşlamayı, ve sergilemeyi" de düşünmüştü. Konuyu kardeşine danıştı ancak son çalışmasının Theo'yu kendisi kadar heyecanlandırmadığını kızgınlık ve hayal kırıklığı içinde öğrendi. Öte yandan Theo, Goupil & Co.'da henüz işe başlamış bir çalışandı ve Vincent'ın henüz olgunluğa ulaşmamış resimlerini lanse etmekte çekinceliydi.

1884 yılı boyunca Vincent'ın resimlerinin kalitesi gelişmeye devam etti. Paletindeki renkler çok daha "yoğun ve keskin" ve tekniği de gittikçe kendine özgü bir hale geldi. Dolayısıyla kardeşinden gelen olumsuz tepkileri bir yerde kabullenememeye başladı (470; 384). Theo'nun yardımı olmadan sanat piyasasına başarılı bir giriş yapma ihtimali oldukça zayıftı. Kardeşine son figür çalışmalarının fotoğraflarını ve manevi destekten yoksun salt finansal yardımın hiçbir şeye yaramayacağını ve hatta zalimce olacağını anlattığı mektuplar yazdı.

Mart 1885 başlarında Theo eski duruşuna zıt bir şekilde o yıl Paris Salon'da sergilenmek üzere değerlendirmeye yollayabileceği resimlerinin olup olmadığını sorarak Vincent'ı oldukça şaşırttı (488; 395). Vincent'ın şikayetlerinden bunalmıştı ve gittikçe kötüleşmekte olan ilişkilerini düzeltmek niyetindeydi. Çatışmalarına rağmen Vincent'ın en iyi eserlerinin Salon'da sergilenmek üzere sunulması teklifi nazikçe olduğu kadar akıllıca bir uzlaşma yoluydu. Bu sayede Vincent, Theo'nun Goupil's'deki itibarının zedelenmesi riski olmadan kendisini ispat etme şansını elde etmiş olacaktı. Tek yapması gereken başvuruda bulunmaktı; gerisi Salon jürisinde bitecekti.

İlk 'Patates Yiyenler' denemesini görüntülemek için tıklayınız Gerçek anlamda bir ressamlık kariyerine başlamak arzusunda ve de Theo'nun cesaretlenmesi karşısında minnettar olmasına rağmen, yine de Vincent gönderecek nitelikte bir eserinin olmadığı düşündü. Diğer taraftan bu jest kendisine olan güvenini tekrar kazanmasına yol açtı ve kısa süre sonra kardeşine içten bir mektup yazarak son birkaç aydır yoğunlaştığı portre çalışmalarının nihayet iddialı ve düzgün yapılandırılmış bir sonuca doğru gitmekte olduğundan bahsetti. "Belki şu anda tek bir resim, hatta çizim bile gösteremem. Fakat çalışmalar yapıyorum ve ileride kompozisyonlar yapabileceğim günlerin de geleceğini hayal ediyorum. Diğer yandan çalışmanın bitip de gerçek resmin başladığı noktayı söyleyebilmek de zor. Örneğin pencereden gelen ışığın önündeki figürler gibi (489; 396) bazı şekiller üzerinde çalışıyorum […]".

Çalışmalar

Vincent "bir tabak patates etrafındaki köylüler"'in ilk çizimlerini Theo'ya bu mektubu gönderdikten kısa süre sonra yapmış olmalı (493; 398). İşe giriştikten kısa süre sonra da Theo'ya temsili bir örnek olarak, muhtemelen spontan, bir yağlıboya çizim gönderdi. Gönderdiği tarih tam olarak bilinmese de, babasının 26 Mart'taki ölümünden önce bu iş üzerinde çalışmakta olduğu kesin olarak biliyoruz; çünkü aralarındaki yazışmalara göre Theo cenaze için Paris'ten yola çıkmadan önce resime ait ilk çizimleri görmüştü (493; 398).

Nisan başında Van Gogh köylü yemeği teması üzerine çalışmaya kaldığı yerden devam etti ve "Başarılı olsun veya olmasın, resimdeki figürlerin detaylı çalışmalarına başlayacağım" diye de ekledi... (493; 398). 6 ve 13 Nisan tarihleri arasındaki bir üç gün boyunca, şu anda Otterlo'daki Kröller-Müller Müzesi'nde sergilenen büyük çalışmayı yaptı. Theo'ya yazdığı mektupların birisine bu kompozisyonun bir çiziminin de ekledi, kısa süre sonra da bitmiş halinin çizimini ikinci bir "mektup karalaması"'na ek olarak yolladı. (496; 400).

İlk yağlıboya denemesi, diğerleri içerisinde sahnenin gerçek hayattaki haline en sadık olanıdır. Ancak yeni denememesinde hem kompozisyonu değiştirdi, hem de ilk denemedeki figür sayısını bir arttırarak beşe çıkarttı. Diğer yandan, insanları kahve (daha doğrusu bir tür hindiba türevi içecek) içerken göstererek resime yeni bir tema eklemiş oldu. Boyanın detaya inmeden kabaca uygulanmasına rağmen, ilk deneme gibi ikincisi de temel olarak ışık yoksunu bir çalışmaydı. Bir mektubunda Vincent kardeşine bu durumu "Tam istediğim gibi yapamadım" sözüyle itiraf edecektir (496; 400).

İkinci 'Patates Yiyenler' denemesini görüntülemek için tıklayınız İkinci çalışma köylü kulübesinin içinde yapılmıştı ve Van Gogh gerçek hayattan yansıtmayı amaçladığı canlılığı yakalamayı başardığına inanıyordu. İlk olgun kompozisyon denemesinde başarılı olduğundan dolayı gururluydu. Kardeşine şu açıklamayı yaptı: "Ulaştığım bu noktada, artık gördüğüm şeyi tam anlamıyla tuvale yansıtabiliyor olmalıyım". Kusurlarına rağmen şüphesi ki bu çalışmanın içinde "hayattan bir şeyler" vardı (495; 399 ve 497; 401). Herman'ın yemek odası için yaptığı hafif zoraki ve akademik çizimlerden bu yana Vincent büyük gelişme gösterdiyse de, asıl sınavını henüz vermemişti. Bir taslak çalışmayı stüdyoda detaylı çalışılmış ve gerçek hayattan alınmış izlenimi veren eksiksiz bir resim, tam anlamıyla bir tablo, haline getirmek ustalığını göstermek zorundaydı.

İkinci deneme biter bitmez, Van Gogh bu çalışmanın bir taş baskısını üretti. Bu baskılardan pek çoğunu Theo'ya (birkaçını da Paris'li sanat taciri Portier'ye göndermesini özellikle belirterek) ve meslektaşı Anthon van Rappard'a yolladı. Bir süre sonra Amsterdam'lı resim satıcısı Van Wisselingh'e de birkaç tane gönderdi. Neden böyle yaptığını açıklamak zordur. Ortaya çıkan sonuçtan gurur duyduğundan şüphe yok, ancak henüz çalışma seviyesindeki ve son kez tuvale yansıtmayı tasarladığı bir işin reprodüksiyonlarını neden göndermiş olabileceğini kestirmek zor. Bu baskının amacı elbette ki skeçin başarısını vurgulamak değil, arkasından yağlıboya tablosunun geleceğini vurgulamaktı. Başarısının verdiği özgüvenle, henüz başlamadığı başyapıtını müjdelemek istemişti. Baskılara eşlik eden mektubunda Theo'ya yapacağı son versiyonun 'Portier'nin sergileyebileceği veya bir sergiye gönderebileceğimiz kadar iyi' olacağını anlatıyordu (497,401).

Van Gogh'un ikinci 'Patates Yiyenler' denemesinden ürettiği taş baskıyı görüntülemek için tıklayınız 13 Nisan ve Mayıs başı arasındaki bir tarihte Van Gogh 'asıl' resmi bitirdi. Büyükçe bir tuval kullandı ve resmi Patates Yiyenler diye adlandırdı (501, 404). Çalışma skeçinin aksine resim canlı model karşısında değil, Vincent'ın Nuenen'de kilise zangocu Schafrat'ın evinde kurulu olan stüdyosunda yapılmıştı. Ender rastlanan seviyedeki hayalgücünü kullanarak resmi 'büyük ölçüde ezbere' yaptı (501; 404). Yalnızca suratlar için çalışmalar yaptı ve kulübeye yalnızca bir akşam 'ufak dokunuşlar' için gitti.

Van Gogh Patates Yiyenler'i Nisan sonunda Eindhoven'daki arkadaşı Kerssemakers'e götürdü. 2 ve 4 Mayıs arasında ince bir fırça kullanarak resimde ufak değişiklikler yaptı (501; 404). Daha sonra tuvali Nuenen'e geri götürdü ve aynı tip fırça ile tekrar üzerinde çalıştı. Resmin canlılığını yitirmeden teknik açıdan iddialı bir hale gelmesine çabalıyordu; bu süreçte kulübeye bir kez daha gitti ve tabloya "yaşamdan" bazı dokunuşlar yaptı (502; 405). Geldiği noktada Theo'nun görüşünü almak için duyduğu sabırsızlık yüzünden çalışmayı bıraktı, taş baskı yapmak fikrinden vazgeçti ve henüz yeni kurumuş tuvali düz bir ahşap kutunun içine koyarak 6 Mayıs'ta Theo'ya postaladı. (504;407).

Eleştiriler

Vincent'ın büyük umut bağladığı projesi ne yazık ki umduğu ilgiyi görmedi. Patates Yiyenler ne Salon'da sergilendi, ne de Theo Vincent'ın ısrarcı tutumuna karşın resmi sanat taciri Durand-Ruel'e gösterdi (501; 404). Resmi gördükleri bilinen iki kişiden birisi Theo'nun komşusu, başarılı olmaktan ziyade hevesli bir Empresyonist resim taciri olan Alphonse Portier, diğeri de yaşça daha büyük tanıdık bir ressam olan Charles Serret idi.

Vincent'ın Eindhoven'dan bir tanıdığı olan Kerssemakers'e göre, Theo resme ilgiyle yaklaşmış ve 'Paris'teki kardeşine resmi gönderdikten birkaç gün sonra, Vincent bana kardeşinin resmi beğendiğini yazdığını heyecanla ve şevkle anlattı. Kardeşi resme bakan birisinin oturanların ayaklarındaki nalınlarının çıkardığı takırtılarıduyabileceğini söyledi, tabi bu yorum Vincent'ı mest etti'. Yine de Vincent'ın yazışmalarından anlaşılan, Theo resme bazı eleştiriler getirmiş ve kişilerin vücutlarının başlarından daha kötü olduğunu düşünmüştür (522; 418).

'İkisi çatal tutan üç el' çizimini görüntülemek için tıklayınız Serret ve Portier, resmin Fransız standartlarına göre alışılmadık ölçüde karanlık olan kasvetli tonu ve renkleri ile pek ilgilenmediler. Vincent bu konuda 'Yine de tatmin oldum, çünkü resimde bir pırıltı gördüler' demişti (509; 410). Paris'ten gelen yorumlar iltifattan ziyade eleştiri niteliğindeydi, ancak Vincent kendinden emindi. Beklentileri karşılanmamış olsa da, girişimi tamamen başarısız sayılamazdı. Theo'nun annesine yazdığına göre, Serret Vincent'ın işlerini olgunlaşmamış ancak umut verici olarak tanımlamıştı. Bir başka mektubunda Theo şöyle yazmıştı: 'Ressamlar daha ziyade umut verici olarak değerlendiriyorlar. Resmettiği karakterler çok özgün olduğu için kimileri resimlerde bir güzellik de buluyorlar. Brabant'lı köylülerin yüzleri aşırı çalışmak ve yoksulluktan ötürü çekici olmaktan ziyade sert'. Benzer yorumlar Vincent'ın hem sanatsal hem de finansal geleceği hakkındaki inancını kuvvetlendiriyordu. Sanat piyasasındaki bağlantılarını oluşturma yolunda ilk adımlarını atmıştı; sırada bunları derinleştirmek ve sağlamlaştırmak işi vardı ancak bu da 'onlara önemli işler göstermeden mümkün olmayacaktı.' (522; 418).

Gelecek konusundaki iyimserliğini zedeleyen tek şey ise dostu Van Rappard'ın acımasız eleştirileriydi. 'Bu resmin ciddi bir eser olmadığını sen de kabul edeceksin. Şükür ki bundan çok daha iyilerini yapabilirsin. Öyleyse neden her şeyi bu kadar üstünkörü bir biçimde yansıttın? Neden hareketlere çalışmadın? Sanki poz veriyormuş gibiler. Kadının arkada zerafetle duran eli tamamen gerçekdışı olmuş! Kahve kabı, masa ve kabı tutan elin arasındaki bağlantı ne? [...] Öte yandan nasıl bu resimle bağlantılı olarak Millet ve Breton'un isimlerini anmaya cesaret ediyorsun? Bence sanat değeri çok düşük, dikkate değer bir resim değil.' (529; R57).

Sonuçta, anlatılmak istenen şeyin ne olduğu, anlatılış biçiminden daha önemliydi. Sanatın gücünün nelere kadir olduğu konusunda Vincent'ın görüşleri dini geçmişinden ötürü naif ve daha ziyade kitabi idi. Resme tamamen yöneldikten sonra bile örneğin, sanat ile edebiyatı birbirinden ayrı tutmamıştır. Yeteneğinin gelişimine yardımcı olması için kaliteli boyalar satın aldı, ancak Hollanda'da geçen zamanı boyunca resim tekniğine önem vermemeye devam etti. Kendi sözleriyle resmin asıl amacı 'insanların düşünmesini veya hissetmesini sağlamaktı' (503; 406) ve bu yüzden 1885 Ekim'inde Amsterdam ziyaretinden sonra Jozef Israëls'in Alone in the World and Past Mother's Grave'inin (Amsterdam, Stedelijk Museum) ateşli bir savunucusu olmuştu: 'Bırakın teknik konusunda riyakar ve içi boş gevezelikler etsinler; gerçek ressamlar adına duyumsama denen bilinçle hareketle ederler. Akılları ve ruhları fırçayı takip etmez, fırça akılları için vardır' (537; 426).

Van Gogh'un temel amacı insan ruhunu vurgulamaktı. Bunu daha önceki figür denemeleri The Bearers of the Burdern, Worm Out ve At Eternity's Gate'te denemişti, ancak Patates Yiyenler bunu başarmaya çalıştığı ilk resimdi. Benzer biçimde açıklayıcı bir başlık kullanmasa da, bu resimde de yemek sahnesiyle ile uyandırmayı amaçladığı şey, köylülerin durumuna karşı empatik bir duygu uyandırmaktı. Ona göre bir tuvalin sanatsal değeri teknik zorluğundan ziyade anlatmaya çalıştığı şeyi ne kadar samimi ve gayretli bir şekilde anlattığıyla ölçülmeliydi. Dostu Van Rappard'ın getirdiği eleştirilere karşı son derece öfkelenmesinin sebebi de bundan dolayı oldu, arkadaşı bu önemli noktayı kaçırmış ve onu anlamamıştı.

Fizyonomi

Van Gogh resim hakkındaki düşüncelerini Theo'ya bir mektubunda şöyle anlatmaktadır: 'Lamba ışığında patates yiyen insanların tabaktan patates aldıkları ellerle aynı zamanda tarlada ırgat gibi çalıştıklarını, ekmeklerini taştan çıkarttıklarını yansıtabilmeyi amaçladım' (501; 404). Bu fikir Jean de La Bruyère'e ait 1688 tarihli ve türlü insan karakteri 'tipini' tanımlayan Les caractères de Théophraste'taki bir pasajdan esinlenmiş olabilir. Van Gogh orjinal metni okumasa da, sözü edilen pasajı Alfred Sensier'nin La vie et l'oeuvre de J.F. Millet adlı eserinden biliyordu. Sensier bu alıntıyı La Bruyère'den şok edici bir pasajın temsili olarak gördüğü Millet'nin Çapaya abanan adam resmi ile bağlantılı olarak almıştı: 'Kırsala çıkıldığında vahşi bir hayvan türü görülür: dişi ve erkek, güneşten kararmış, azimle toprağı kazan ve çalışan, tek bir ses ile konuşan; ve ancak ayağa kalkıp yüzlerini gösterdiklerinde insan oldukları anlaşılan... Geceleri siyah ekmek, su ve kökler arasında geçen mağara yaşamlarına çekilen; yaşamak için toprağı ekmek, sürmek ve biçmekten başka yapacak şeyi olmayan; üstüne üstlük ürettikleri ekmeği yemeye hakları da olmayan...'.

Millet'nin Çapaya abanan adam'ının tersine Van Gogh'un Patates Yiyenler'i, köylüleri her zamanki ev ortamlarında ve her zamanki yabanilikleriyle betimleme çabasıdır. Van Gogh'un resmi 'gerçek bir köylü resmi' diye tanımlamasının sebebi, köylülerin sefaletinin resmin vazgeçilmez ana unsuru olmasıydı. 'Ancak insanlar köylüleri şeker kaplı görmek istiyorlarsa bırakalım görsünler. Benim şahsi fikrim onları oldukları gibi yabani göstermek, basmakalıp bir zerafet eklemekten çok daha doğru olacaktır' (501; 404).

Van Gogh yalnızca aşırı çalışmaktan dolayı ellerdeki kabalığı değil, Millet'nin yaptığı gibi köylülerin yüzlerindeki yabanıllığı yansıtmak istiyordu. Sensier'ye göre Millet yaşamının sonraki dönemlerinde çokça 'insan tipleri, fizyonomik özelliklerin belirginliği' üzerine çalışmıştı. Kırsal insanların 'çirkinlikleri' karşısında çarpılmıştı ve 'insanoğlunun her zaman hayvanlardan daha iyi model olmayacağını kanıtlarcasına, kırsal kompozisyonlarında bu kaba görünüşlü, ya da en azından işlenmemiş, suratları kullanmaktan çekinmemişti'.

'Bir köylü kadının başı' çizimini görüntülemek için tıklayınız Kaba saba, bayağı ve çirkin. Van Gogh Brabant köylülerini böyle betimlemek istiyordu. Bir dostunun gözlemlediği gibi 'en çirkinlerini model olarak seçiyordu'. Nuenen'deyken bir kadını 'öğüren bir inek' gibi betimlemişti (509; 410). Gall ve Lavater teorilerinde okuduğu kalıplara uygun olarak, 'kaba, düz suratlı, düşük alınlı, kalın dudaklı ve oldukça Millet-vari' modeller seçiyordu (454; 372). Bu kişilere göre etli dudaklar 'üst seviyede yabanıllık ve kurnazlık sembolü' olup, belirgin elmacık kemikleri ile birleştiğinde 'akıl yoksunu' Afrikalı insan prototipinin özelliklerini yansıtmaktaydı. 'Üst yarısı neredeyse tamamen kıvrımsız' düz bir surat ve düşük bir alın, 'inatçılıktan fırlayagelmiş ve neredeyse tamamen duyarsız bir aptallığın' işaretiydi.

Tüm bu özellikler--kalın dudaklar, çıkık elmacık kemikleri, düşük ve düz alınlar--tıpkı Patates Yiyenler'deki figürlerde olduğu gibi Van Gogh'un tüm köylü portrelerinde görülebilir. Bu resimde de köylülerin ağızları ve elmacık kemikleri abartılıdır. Sağdaki kadın ve soldaki düz alınlı ve büyük kulaklı adam acayip karikatür figürlerinden hallicedir. Bir diğer çarpıcı özellik ise, her ikisi de Van Gogh'un diğer köylü portrelerinde de yer alan resmin solundaki iki kişinin oldukça açık olan gözleridir. Anormal ölçüde açık olan bu gözlerle muhtemelen betimlenmek istenen şey 'hayvan gözünün sıradışılığı (…); şaşkınlık dışında bir ifade bilmemeleri ve de akıl yoksunu olduklarıdır. Bu gözlerde bunlardan başka bir şey okumak imkansız gibidir, çünkü böyle betimlenmiş bir çift göz herhangibir düşünceyi yansıtamaz'.

Patates Yiyenler'deki figürlerin yukarıda bahsedilen özellikleri kesinlikle onları aşağılamak amacıyla yapılmamıştır. Van Gogh aksine onları tipik kırsal insanlar olarak görmüştür. Bu resimde köylüleri, kırsal yaşamın geleneksel ve kadim değerlerini yansıtabilmek için en doğal ve saf halleriyle betimlemiştir. Van Gogh'un saygı duyduğu şey de bu insanların tıpkı hayvanlar gibi, el değmemiş bir doğallıkla uyum içinde yaşamalarıdır.

Louis van Tilborgh


Bu makale Waanders Publishers Zwolle, Louis van Tilborgh ve Amsterdam Van Gogh Müzesi'nin izinleriyle yayınlanmıştır.


(Türkçe tercüme: Inanc Taskiran)
Van Gogh Galerisi Anasayfasına dön